Biyografi

This image for Image Layouts addon

Biyografi

Gürani Doğan 1956 yılında Kamışlı’da doğdu. Asıl adı İsmail Doğan Kamışlı’dır. 
İlkokulu köyünde, ortaokulu Sungurlu’da okudu. Lise yıllarında Almanya’ya gitti. Küçük yaşlarda âşıklık geleneğini ve bağlama çalmayı öğrenmeye başladı. Önce dayısı Âşık Mehmet Kamışlı aracılığıyla, sonra da Kemallı Köyünden Âşık Yarebülbül’ün katkılarıyla bağlama ve geleneğe ilişkin bilgisini pekiştirdi. 
Avrupa’daki Alevi örgütlenmelerinde görev aldı. Bu bağlamda birçok etkinliğe katıldı. 
Zakir olarak Almanya’nın hemen her bölgesinde, Hollanda, Belçika, Danimarka ve Avusturya’da cemlerde görev aldı. 
Sevdadan toplumsal taşlamaya dek her konuyu işleyen Gürani Doğan’ın şiirleri çeşitli gazete, dergi ve araştırmalarda aktarıldı. 
Şiirlerinin bir bölümünü Sevgi Kuşağı (1993) adlı kitabında topladı. Bal Çiçekleri (1995) ve Âşık Dursune Bacının yaşamı ve şiirlilerini topladığı Gül Olmak İstedim (1995) kitabından sonra Alevilikte Ön Bilgiler ve Cem-Zakirlik (1998) adlı araştırması ve Âşık Yarebülbül, Yaşamı ve Şiirleri (2002) Köylerden Bir Köy Kamışlı (2004) adlı araştırmalarının yanında şiirlerinin bir bölümünü, Işık Sevdası (2017) adlı kitapta yayımladı. Geldik Bu Güne (2018) adında araştırdığı, derlediği söylenceleri yayımladı. Kendi çevre köylerinden derlediği gülmeceleri, Güldüklerimiz adıyla Aralık 2021’de yayımladı.
Ayrıca Gürani Doğan’a ilişkin Bekir Karadeniz tarafından yapılan bir araştırma Gürani Doğan-Yaşamı ve Şiirleri (2011) adıyla yayımlandı. 
Geleneğe dair, çocukluğunda yaşadıklarını, anılarını ve dedesinden ebesinden duyup öğrendiklerini toparlayarak ailesi ile bilgileri gelecekteki çocuklarına aktarmak için yazmaya devam ediyor.

Gürani Doğan için ne dediler

Birkaç bin yıllık tarihinde sayısız kavme ve kültüre yurt olmuş Anadolu toprakları, bu birikimini sürekli yenileriyle harmanlayarak bugüne gelmiştir. Bu öylesine derin, yoğun, yavaş ama köklü olarak yerleşmektedir ki bir ya da birkaç kuşaktaki değişimleri inceleyerek Anadolu’nun tarihine ilişkin kesin bir sonuca ulaşmak mümkün değildir.

Fazlaca içe kapanık ve özgün gibi görünen küçük bir yerleşim yerinde çok uzak bir kültüre ve coğrafi alana ait olduğu sanılan özelliklerin izlenmesi mümkün olabilmektedir. Bazen birbirine çok yakın, neredeyse iç içe duran yerlerde de birbirinden çok farklı geleneklerin olduğu izlenebilmektedir. Yalnızca göçler ve çok değişik coğrafi bölgeler ve kültürlerden gelip aynı bölgeye yerleşmiş olmalarıyla açıklamaya çalışmak da çoğu zaman yetersiz kalabilmektedir.

Fazlasıyla belli bir inanca özgü gibi duran bir davranış ya da bir ibadet biçimin bir başka inançla da ne denli örtüştüğüne ilişkin bir dolu örnek bulunabilir. Ve bunlar çoğu zaman şu an hakim olan inanç ya da belirleyici geleneğe dayandırılarak açıklanmaya çalışılır. Bu hem en kolayı hem de bir biçimde geleneksel yönetim ilişkilerinde bir baskı unsuru olarak anlaşılabilir. Oysa şu an hakim gibi görünen kültürün, başka bir zamanda aynı coğrafi alanlarda daha sınırlı bir kültürel varlık olduğu da sıkça karşılaşılan gerçekliktir.

Bütün bunlar belki kendi doğallığında ve olduğu gibi kabul edildiğinde daha anlaşılır ve açıklayıcı olabilmektedir. Yani söz konusu geleneğin binlerce yıllık bir sentez biçiminde insanların kabulüne dönüştüğünü, var olanı öyle değerlendirmenin çok da yersiz olmayacağı doğru görünmektedir.

Bazen küçük bir ayrıntıyı çok uzaklarda aramak gerektiği gibi, bazen de belki olduğu gibi çok karmaşıklaştırmadan kabul etmek gerekebilir. Herhalde bir şeyleri başka bir şeye benzetmek yerine olduğu gibi kabul etmek insanı özgürleştiren en önemli öğelerden biri olmalı.

Gürani Doğan’a ilişkin böylesi bir incelemeye giriştiğimde temel hareket noktam da bu oldu. Çünkü bir yanıyla her ayrıntıyı bilmem, öğrenmem mümkün değildi, öte yandan da bilinen ve bugün yaşanan birçok şey olduğu gibi kabul edildiğinde de en azından temel tespitler yapılmış olacaktı.

Zaten çok önceleri epey bir bilgi oluşmuştu kafamda. Öteki araştırmalarımda, özellikle Alevi-Bektaşi geleneğindeki belirsizlikleri, deyişlerin karışıklığı gibi birçok konuda Gürani'nin yardımına başvurmaktaydım. Mutlaka da doğru ve mantıklı izahlar gelmekteydi.

Öte yandan tüm ailesini, kendisini etkileyen ustası Yarebülbül’ü ya da kendisinin değer verdiği Yarali gibi başka aşıkları da yıllardır tanıyorum. Bunların hepsi düzgün ilişkiler ve onların Gürani’yi etkilediği kadar Gürani’nin de onları etkilediğini biliyorum. Bu da aslında gelişmeyi ve karşılıklı büyümeyi ifade eden iyi bir örnek.

Ayrıca bu araştırma sürecinde Gürani’deki gelişme ve inanılmaz yenilenmeyi büyük bir heyecanla izledim. İnsanlar fırsat buldukça ama daha çok da kendileri bir şeyleri değiştirmek istediklerinde çok önemli sıçramalar gerçekleştirebilmekteler. Haliyle bu gelişme ve değişme insanın yalnızca kendi iç dünyasında kalmamaktadır. Zamanla genişleyerek tüm çevresini etkilemeye başlaması ve başkalarını da birçok anlamda ve gerektiğinde geleneksel çizgilerden sıyrılmaları yarına umutla bakmaya yardımcı olmaktadır.


Bekir Karadeniz